Altyazı (Korku Yıllığı 2012)
Cesar bir apartman görevlisi olarak çalışıyor; sevgilisi,
arkadaşı hiç kimsesi yok bu hayatta ya da onu mutlu edebilecek bir uğraşı. Kalabalıklar içinde, apartmana girip çıkan gülen yüzler arasında
yapayalnız yaşıyor. Apartman sakinlerini dikkatle izliyor, günlük dertleriyle ilgileniyor
onların ve oldukça da yardımsever görünüyor. Ama kimsenin bilmediği bir kusuru var Cesar’ın: Ancak başkalarının mutluluğunu
bozarak iyi hissedebiliyor. Ve apartman sakinlerinden Clara oldukça mutlu
görünüyor.
Gerçi Clara’nın erkek arkadaşı yurtdışından
dönünce işler biraz karışıyor, bir miktar kan revan da görüyoruz;
böcek fobisi olanlarımızın kabuslarına girebilecek, dişlerimizi
fırçalamadan önce lanet okutacak sahneler de yok değil ama
seyirciyi korkutmaktan çok rahatsız ediyor ve irkiltiyor bu film. Cesar’ın
Clara ile kişisel ilişkilerinden kaynaklı herhangi bir alıp veremediği,
eski yaralarla büyüyen bir intikam isteği, hatta görünürde pek bir ilişkisinin bile olmadığı gerçeği
filmi daha da irkiltici kılıyor. Bu haliyle film kötülüğü, kurbanla
ilişkili intikam vs. gibi “mantıklı” bir nedene değil, birinin,
sırf o kendi halinde mutlu olduğu için, buna dayanamayanlardan görebileceği zararlara bağlıyor. Yani haset kaynaklı saf bir kötülüğe. Ve biliyoruz ki haset, haset çeken için de, hasedin nesnesi olan için de
epey zehirli bir duygu olabiliyor. Öyleyse, Ölüm
Uykusu’nu oldukça irkiltici bir haset filmi olarak görmek mümkün. Biz
farkında değilken, haberimiz bile olmadan, hayatımızla oyun oynayanların, manipüle edip
bozmaya, darmadağın etmeye çalışanların hemen yanı başımızda
olabileceğini hatırlatıyor bu film bize. Yani filmin orijinal adındaki gibi, “biz uyurken”
kim bilir neler oluyor... Umberto Eco’nun dizesini ödünç alacak olursak, belki
de evimizin en mahrem yerlerine, hatta vücudumuza habersiz-sorgusuz giren “birileri
bizi solduruyor”.
No comments:
Post a Comment