Saturday 19 July 2014

Karanlıktan Korkma (Don't be Afraid of the Dark)

Özlem Öz
Altayzı (Korku Yıllığı 2012)




Senaryosuna del Toro’nun da katkıda bulunduğu Karanlıktan Korkma, aynı adlı 1973 yapımı bir İngiliz TV filminin yeniden çevrimi ama oldukça önemli değişiklikler de barındırıyor; örneğin, orijinal filmde olmayan küçük kız çocuğu karakteri 2012 yapımında başrolde.

Filmin başında, eski zamanlarda gotik bir malikanede yaşananları izliyoruz. Yaşlı bir adam, mumlarla merdivenlerden inerek ulaşğı karanlık bir bodrumda derinlerden gelen fısıltılara yalvarıyor ve kabul etmelerini umarak onlara bir kasede kanlı dişler sunuyor. Bu etkileyici açılış sekansının ardından, malikanenin içindeki Lovecraftvari çukur aklımızda, zamanımıza dönüyoruz.

Malikanenin restorasyonunu üstlenen genç bir çift, küçük bir kızı karşılayıp eve getiriyorlar. Öğreniyoruz ki, Sally’nin annesi ve babası boşanmıştır ve Sally yeni anne adayıyla (Kim) tanışmaktan pek de memnun görünmemektedir. Malikaneyi keşfe çıkan bu yalnız ve kederli küçük kızın, evin derinliklerinden gelen seslerle karşılaşması uzun sürmez. Dost gibidir bu sesler, Sally’yi oyuna davet ederler. Ama tabii önce bodrumdaki kapağı açıp onları özgür bırakması gerekmektedir. Kapak açılır, örümcek ağlarının ardında bir kase içindeki dişleri görürüz; ötesiyse derin bir karanlık. Evde çalışan yaşlı adama yapılan ilk saldırıyla beraber Sally, fısıltıların kaynağı yaratıkların pek de masum olmadıklarını anlamaya başlar. Ama evdeki yetişkinleri tüm bunlara inandırması zaman alır. Çünkü o, sorunlu bir çocuktur ve bu durumda en iyi yol bir psikoloğa danışmak olabilir. Ve psikolog teşhisini koyar; “belli ki”, der, “Sally istenmediğine dair çok derinlere işlemiş bir hisse sahip”.

Aslında bu teşhisi, filmin ana teması olarak görmek mümkün. Sally biyolojik annesini aradığında şöyle diyor örneğin: “Soğuk burası, yatağım çok büyük, burada hasta oluyorum, beni geri al, anne!” Hatta zeki ve kurnaz sayılabilecek yaratıklar bile Sally’nin bu zayıf noktasının gayet farkında, fısıldarlar ona: “Ailen seni istemiyor; aşağı, yanımıza gel!” Bu tekinsiz hava Sally’nin çizdiği resimlere de yansır. Aslında, resimlerin ve çizimlerin filmde önemli bir role sahip olduğu söylenebilir. Evin eski sahibinin bir vahşi doğa ressamı olduğunu biliyoruz örneğin ve Sally’nin yanı sıra Kim de resimle ilgili (yönetmen de Kanadalı bir çizgi roman sanatçısı). Rembrant esinleriyle çekildiği söylenen bu film, renk kullanımına da özel bir yer vermiş. Örneğin, Sally’nin babası olup bitenlerle ilgileniyor ilgilenmesine de, iş-güç-yatırım, evi satıp güzel bir gelir elde etmek vs. çok daha önemli sanki onun için ve filmde bu durumu yansıtırcasına evin içinde ve Kim’in giysilerinde daha sıcak ve dingin sonbahar tonları kullanılırken, baba figürü dışarının soğuk renkleriyle giydirilmiş.

Filmin hoş sahnelerinden birinde Kim, malikanenin en sevdiği bölümü olduğunu öğrendiğimiz bahçedeki havuzda yüzen balıklara atıfla, “bizi özel yapanın aynı zamanda yaralanabilir kıldığına” ilişkin bir şeyler söylüyor Sally’ye. Ve filmin finalinde bu cümleyi yeniden hüzünle hatırlıyoruz..

Geçmişinde sırlar barındıran gotik bir malikanede modern zamanlarda geçen bu ilginç filmin, keyfe keder yanı ise, del Toro’nun bazı sahnelerde bizzat kendisinin seslendirdiği küçük yaratıkların filmin gotik havasına pek de yakışmayan “görsel efektli” halleri.

No comments: