Friday 23 July 2010

Birbirimizi yaralama ve iyileştirme gücümüz


Özlem Öz

Radikal 2

25.04.2010






Reha Erdem'in 'Kosmos'unun çok katmanlı bir yapısı var ve bunlar arasında iki tema özellikle öne çıkıyor: İnsanlık olarak halimiz ve aşk

Reha Erdem’in son filmi Kosmos vizyona girdiğinden bu yana, bir uzay filmi sanılmasından başlayıp “Kosmos bir mesih midir” yoksa “bir sosyalist mi”ye uzanan son derece ilginç tartışmalara vesile oldu. Filmin poetik hüznünün, Rus mimarisi ve karın da etkisi olsa gerek, Tarkovski’yi çağrıştırdığı da söylendi. Bu tartışmalardaki pozisyonumuz ne olursa olsun, ortada bir gerçek var ki, fantastik-poetik özellikler taşıyan bu kadar güçlü bir yerli film izlemeyeli epey olmuştu. Filmde Kosmos’la özdeş “bu dünyaya ait olmama” ve filmin geçtiği şehre has “sınırda olma” temaları ahenkle birleşiyor. Yönetmenin hep özlediği ve kurmaya çalıştığı “yapay bir dünya” hissiyatı, Erdem filmlerinin alametifarikası plan sekans bazlı kurgu, renk tercihleri ve ses tasarımıyla başarıyla yaratılıyor. Filmin çok katmanlı bir yapısı var ve bunlar arasında iki tema özellikle öne çıkıyor: İnsanlık olarak halimiz ve aşk.

Halimiz: “Allah insanları doğru yarattı. Fakat onlar çok düzenler aradılar.”

Erdem’in kutsal metinlerden alıntılarla, şiirlerden repliklerle konuşan ve kendi değerleriyle yaşayan kahramanı Kosmos, “başka bir boyuttan” bizim dünyamıza, karlar altındaki bir sınır şehrine geliyor. Sınırlarını komşularına açıp açmamak konusunda tereddütler yaşayan, bu konuda çift taraflı bir propogandaya maruz kalan, belli ki yakınlarında bir savaşın devam ettiği bu kasvetli şehrin sakinleri, aralarına neredeyse gökten düşen Kosmos’la ne yapacaklarını bilemiyorlar. Çünkü Kosmos bilgece sözleriyle ve mucizeleriyle onları büyülüyor ama aynı zamanda özel mülkiyeti ve çalışmayı reddeden, gerektiğinde hırsızlık yapmakta sakınca görmeyen bir “yabancı” o. Bu haliyle Kosmos, bir sosyalist ya da mesihten çok, bir anarşiste benziyor. Kasabada yaşayanlara inandığı değerleri sakin sakin anlatırken, Erdem’in bir söyleşisinde dediği gibi, aslında bize bir şey önermiyor. Ama varlığı bir öneri ve bu öneri (Kosmos’un niyetinden bağımsız) bir çeşit anarşist ütopyayı işaret ediyor.

Ah aşk!

Filmde insanın insana ettiklerine ilişkin çarpıcı örnekler bir yana, iki ek unsur insanlık olarak halimizi açığa vurma işlevini üstleniyor. Bunlardan ilki, arka planda devam ettiği hissetirilen savaş ve film boyunca maruz kaldığımız bu savaşa ilişkin sesler. İkincisi, ana karakterlerden birinin çalıştığı mezbahadaki hayvanların yine film boyunca tekrarlanan katledilme görüntüleri. Bizi rahatsız eden bu görüntüler ve sesler “Tarihin şu anında ve burada insanlık olarak kurduğumuz düzen, işte böyle bir şey; durumumuz bu” diye düşündürüyor. Savaşıyoruz, hayvanları kesip biçiyoruz, birbirimizi bilerek/bilmeyerek yaralıyoruz. Ama Erdem’e göre, birbirimizin yaralarını iyileştirme gücümüz de var. Dokunarak mucizeler yaratmak (“Size sarılmaya geldim, efendim”), nefesimizle başka birine nefes vermek belki de mümkün. Filmde ima ediliyor ki, belki de aşkın şifa verici, iyileştirici bir gücü var.

Aşk: “Sol eli başımın altında olsun, sağ da beni kucaklasın.”

Aslında, büyüme/büyüyememe temaları etrafında dönen Reha Erdem sinemasında aşkın bahsi pek geçmezdi. Hatta Hayat Var’ın aşksızlık hakkında bir film olduğunu söylüyordu. Kosmos’ta ise, aşk mevzuu filmin ana temalarından biri. Aşk konusunda bir roman yazmaya ancak olgunluk döneminde cesaret edebildiğini söyleyen Orhan Pamuk’u hatırlayacak olursak, görmüş geçirmiş, demlenmiş olmayı da gerektiren bu konu tercihi, belki de Erdem sinemasının olgunluk dönemine girdiğinin bir işareti olarak yorumlanabilir. Filmimizde Kosmos, aradığı aşkı Neptün’de buluyor. Kosmos ve Neptün başkalarıyla konuşuyorlar ama birbirleriyle “insan dilinde” neredeyse hiç konuşmuyorlar. Filme göre aşkın dili, doğanın ve şiirin dili. İki aşık arasında geçen, bildiğimiz anlamda tek diyalog filmin başlarında gerçekleşiyor ve Kosmos Korkuyorum Anne’de Ali’nin söylediği ve yukarıdaki altbaşlıkta kullandığım Tevrat’tan alıntı repliği tekrarlıyor. Kosmos ve Neptün’ün ilk karşılaştıkları andan itibaren filizlenen aşkları, filmin “âşık olmak bir süreç mi yoksa bir an mı” konusuna ilişkin tavrını da ortaya koyuyor. Filmde de ima edildiği gibi bir ansa eğer, bu nasıl bir an anlayabilmek için, en iyi adres Erdem’in başvurduğu gibi şiirler sanki. Belki Ted Hughes’un bir şiirinde yazdığı gibi içimizdeki düş görücünün uyandığı an, belki primatlar gibi yalnızca birbirimize baktığımız an, sözün bittiği an.

No comments: