Friday 27 February 2009

Deniz Kızının Şarkısına Kapılıp Gidebilmek


ÖZLEM ÖZ
(Ocak 2009, Patika)

Küçük bir aile yaşarmış
Bir istiridye kabuğunun içinde
Öyle güzelmiş ki anne
Kızsa çok daha güzelmiş, annesinden bile

(Dylan Dog, Deniz Kızının Şarkısı)


Küçük Deniz Kızı Ponyo
Istanbul’da her sonbahar düzenlenen ve bizlere dolu dolu geçen bir film haftası sunan Film Ekimi’nde, son Miyazaki filmi Küçük Deniz Kızı Ponyo’nun (Ponyo on the Cliff by the Sea) kapalı gişe iki gösterimi yapıldı. Koşulsuz ve gerçek aşkın dönüştürücü gücüne ve talep ettiği fedakârlıklara vurgu yapan film, yalnız konusuyla değil, bilgisayar dünyasının olası yardımlarına pek yüz vermeyen, el emeği göz nuru çizim tarzıyla da oldukça büyüleyici ve cazip. Miyazaki animasyonlarının ana teması olan ve kanımca Prenses Mononoke’de doruğa ulaşan “doğayla sorunlu ilişkimiz” konusu da (ki denizler dünyası bu iş için son derece uygun) filme çok hoş bir biçimde yedirilmiş.

Filmdeki aşk hikâyesi ise oldukça sıra dışı. Pek sevmediği babasının (aslında film, baş kahraman dışındaki erkelerin oldukça tâli kaldığı bir kadınlar filmi olarak da dikkat çekiyor) “Niye insan olmak isteyesin ki?” uyarılarını dikkate bile almayan küçük Japon balığımız, aşkın talep ettiği fedakârlıklara “balıklama” atlayarak bir insana dönüşmekte bir an bile tereddüt etmiyor. Şüphesiz bu çok riskli ve hatta Anderson’un ünlü deniz kızı masalındaki gibi pekâlâ sonu hüsranla bitebilecek bir karar. Ama Ponyo cesur bir kız ve neyse ki, karşısında bu fedakârlığının kıymetini çok iyi bilen biri var: Kritik tercih sahnesinde, baş kahraman “Balık da olsan, insan da ya da arada bir şey, seni seviyorum,” diyor; üstelik bu olgunluk düzeyine erişmiş çiftimiz henüz beş yaşında! Belli ki, Miyazaki’ye göre gezegenin geleceğine dair umudun adresi (yönetmenin pek çok başka filminde de tekrarlandığı gibi) yine erdemli ufaklıklar. Küçük Deniz Kızı Ponyo, yurt dışında birkaç aydır gösterimde ve çok iyi eleştiriler aldı. Hatta, Japonya’da tam bir “deniz kızı çılgınlığı”na yol açtığı söyleniyor; filmin yumuşacık açılış müziği en popüler cep telefonu melodileri arasına girmiş bile. Film vesilesiyle, bu son derece ilginç mitolojik yaratıkları kısaca ziyaret edelim.

Denizin Kardeşleri
Kayalıklar, uçurumlar, denizaltı krallıkları, dalgalı ve lacivert denizlerle bezeli deniz kızı hikâyeleri pek çok kültürde çok eskiden beri var. Bu çekici yaratıklar, Homeros’tan günümüze efsanelere, masallara, romanlara, filmlere, şiirlere konu olmuş, yaygın olarak bilinen Kopenhag ve Varşova örneklerinin yanı sıra, Virginia ve Bermuda gibi yörelerin de sembollerine dönüşmüşler. Bu hikâyelerin çoğunda, deniz kızları oldukça gizemli ve anlaşılması zor yaratıklar olarak tarif edilirler. En eski deniz kızı efsanelerinden biri olduğu düşünülen bir Asur efsanesinde, bir ölümlüye aşık olan tanrıça Semiramis, sevgilisini öldürür ve ardından utancından denize atlayarak bir deniz kızına dönüşür. Yazının başında bir şiirle hatırlattığım Dylan Dog öyküsü Deniz Kızının Şarkısı’nda ise, kendi kendilerine yeten, açık denizlerde beslenen sakin canlılarken, insanların bitip tükenmek bilmeyen hırsları sonucu ortaya çıkan çevre felaketleriyle kısmen vampirik yaratıklara dönüşen “denizin kardeşleri” kıyılara yaklaşıp insanlardan intikam almakta hiç mi hiç tereddüt etmezler.
Sevgilimi Öldürmeliyim: Deniz kızları ve diğer “çok tehlikeli” kadınlar
Gerçekten de tematik olarak femme fatale ve cadılarla akraba olarak görülebilecek deniz kızları, pek çok hikâyede çelişkili karakter özellikleri olan tehlikeli yaratıklar olarak çizilirler. Kendi güzelliklerinin fazlasıyla farkında, gururlu ve fakat aynı zamanda saf, masum ve derindirler. Bir yandan kurtarıcı ve iyileştiricidirler, tüm hayallerinizi gerçekleştirebilirler; öte yandan, bir felaket habercisi ve getiricisi: “Benimle karşılaştığına göre, artık karayı göremeyeceksin” der, bir hikâyede deniz kızı bir denizciye. Bu tuhaf yaratıklar bazen “kara”daki erkekleri kendilerine aşık ederler, sonra da onları yerler; bazen de boğulmakta olan, zor durumdaki erkekleri kurtarmaya çalışırken, su altında nefes alamadıklarını, kendilerinin alışık oldukları zor durumlara onların dayanamadıklarını düşünemez, daha beter batmalarına neden olurlar. Efsaneye göre deniz kızları çok tatlı, baştan çıkarıcı, karşı koyması zor ama ölüm getiren bir çağrı olarak tarif edilen şarkılarıyla erkekleri büyüler ve kendilerine, denize çekerler. Peki karadaki erkekler, tüm bunları bile bile neden bir deniz kızının şarkısına kapılıp giderler? Kim bilir, belki de bizi deniz altındaki ülkelerine, bambaşka bir hayata davet ettikleri içindir.